helal kazancın önemi ile ilgili hadisler

HelalVe Haram- Allah ın kulları için koyduğu sınır. Ticaret ve Helal Kazancın Önemi El Emeği ve Alınteri Helal Kazanç Helal Kazancın Terbiye Ve İbadete Etkisi Her Şeyi Ölçülü Olan Ölçülü Ümmet! Kur'an-ı Kerimde ve Hadislerde Söz Ahlakı Emr-i Bi"l-Ma"rûf Nehy-i: Ani"l-Münker (İyiliği Teşvik Kötülükten Sakındırma) A) Helâl Kazanç. İslâm’da kazanma, mal mülk edinme tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmesi maksadıyla meşrû yoldan çalışıp kazanması ibadet ve cihad ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak nitelendirilmiştir Faiz'in haram olduğu ile ilgili ayetler ve hadisler nelerdir? Faiz en büyük 7 günahtan birisidir. Bakara Suresi 275. ayetinde " Faiz yiyenler ancak şeytanın çarparak sersemlettiği kimse Kul Hakkı İle İlgili Hadisler Nelerdir - Kul Hakkı İle İlgili Hadisler Hakkında - Kul Hakkı - Kul Hakkı İle İlgili Ayetler Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun duasıyla ALLAH arasında perde yoktur." (Buharî, Müslim) "Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Kadınlar Günü'nde Peygamber efendimiz Hz.Muhammed'in kadınlar ile ilgili sözleri araştırılıyor. Kadınlarla ilgili hadislerde İslam'da kadının önemi ve kıymeti anlatılmaktadır. Site De Rencontre Gratuit Pour Homme Celibataire. İnsan yaşamak için ev, ev eşyası, yiyecek ve giyeceğe muhtaçtır. Bu ve benzeri ihtiyaçlarını karşılamak için çalışması ve kazanç sağlaması gerekir. Peygamberimiz مَا اَكَلَ اَحَدٌ طَعَاماً قَطٌّ خَيْراً مِنْ اَنْ يَأكُلَ منْ عَمَلِ يَدِهِ وَإنَّ نَبِىّ اللّهِ دَاودَ عَلَيْهِ السَّلا َمَ كَانَ يَأكلُ مِنْ عَمَلِ يَدِهِ "Hiçbir kimse kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah'ın Peygamberi olan Davut aleyhisselâm da kendi elinin emeğini yerdi" buyurmuştur. Buhâri, Büyu, 15/2109 Ebu Hüreyre anlatıyor Peygamberimiz şöyle buyurmuştur قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم ‏ لأَنْ يَحْتَطِبَ أَحَدُكُمْ حُزْمَةً عَلَى ظَهْرِهِ خَيْرٌ مِنْ أَنْ يَسْأَلَ أَحَدًا، فَيُعْطِيَهُ أَوْ يَمْنَعَهُ ‏‏‏.‏ "Sizden herhangi birinizin ipini alıp da dağdan arkasına bir bağ odun yüklenerek getirip satması, her hangi bir kişiden istemekten çok daha iyidir. Kim bilir? O da ya verir minnetine girersin, yahut vermez zilletini çekersin". Buhâri, Büyu, 15/2113 Çeşitli meşrû kazanç yolları vardır. Bu kazanç yollarından birisi de ticarettir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلاَّ أَن تَكُونَ تِجَارَةً عَن تَرَاضٍ مِّنكُمْ Ey müminler, birbirinizin mallarını gayrı meşru yollar kullanarak değil, karşılıklı anlaşmaya dayalı ticaret yolu ile yiyiniz. Nisa, 4/29; وَأَحَلَّ اللّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا "Allah, alışverişi helal, ribayı haram kıldı." Bakara, 2/275 Bu ayet-i kerimeler ticaretin, alışverişin meşrû bir kazanç yolu olduğunu ifade etmektedir. Peygamberimiz, Peygamber olmadan önce ticaret etmiş, her işte olduğu gibi ticarette de dürüstlüğü ve güvenirliği ile örnek olmuştu. Birinci halife Hz. Ebu Bekir de ticaretle uğraşıyordu. Abdurrahman İbn Avf Mekke'den göç edip Medine'ye geldiğinde Peygamberimiz onunla Sa'd İbn Rebi arasında kardeşlik tesis buyurmuş, yani onu, Sa'd ile kardeş yapmıştı. Sa'd İbn Rebi Medinelilerin en zengini idi. Malının yarısını Abdurrahman İbn Avf'a vermek istemiş, fakat Abdurrahman bunu kabul etmeyerek -İçinde ticaret yapılan bir çarşınız yok mu? Bana o çarşıyı göster, dedi. Kendisine Kaynuka çarşısı gösterildi, orada ticaret yaparak kısa sürede zengin oldu ve kardeşinin minnet yükü altına girmek istemedi. Buhâri, Büyu, 1/2087 Temiz ve helal bir kazanç elde etmek için dikkat edilmesi gereken bir takım hususlar vardır. Bunları özetlemek yararlı olacaktır. 1- Ölçü ve Tartıyı Adaletle Yapmak Göklerin ve yerin ayakta duruşu bir ölçü ve denge ile olduğu Kur'an-ı Kerim'de bildirilmektedir. Bütün hakların ölçeği de terazidir. Onun için bir yerde hak ve adaletin yerleşmesi için ilk gerekli olan şey ölçünün herkes için eşit bir şekilde doğru ve dürüst olmasıdır. Bunun doğru olması için iki şey gereklidir. Birisi ölçünün kendisinin tam olması, yanlış alet kullanılmaması, birisi de ölçmenin doğru olmasıdır. وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ{7} أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ {8} وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ {9} 7. Göğü yükseltti ve mizanı koydu. 8. Sakın tartıda taşkınlık etmeyin. 9. Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın. Rahman, 55/7-9 Şuayb aleyhisselam Peygamber olarak gönderildiği Medyen halkına şöyle demişti وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْباً قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـهٍ غَيْرُهُ وَلاَ تَنقُصُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِنِّيَ أَرَاكُم بِخَيْرٍ وَإِنِّيَ أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُّحِيطٍ {84} وَيَا قَوْمِ أَوْفُواْ الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ وَلاَ تَبْخَسُواْ النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلاَ تَعْثَوْاْ فِي الأَرْضِ مُفْسِدِينَ 84- Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'ı gönderdik. Dedi ki "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. Ben sizi hayır bolluk içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum." 85- "Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin." Hud, 11/84, 85 Ölçü ve tartıda hile yapmak, insanları aldatmak, büyük vebal olduğu gibi aynı zamanda ahlâk yönünden de çok çirkin bir davranıştır. Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de bunlarla ilgili olarak şöyle buyuruyor وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ {1} الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَىالنَّاسِ يَسْتَوْفُونَ {2} وَإِذَاكَالُوهُمْ أَووَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ {3} أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ {4} لِيَوْمٍ عَظِيمٍ {5} يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ {6} 1- Eksik ölçüp tartanların vay haline! 2- Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. 3- Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar. 4- Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı? 5- Büyük bir gün için. 6- Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rablerinin huzurunda divan duracaklar. Mutaffifin, 83/1-6 M. Hamdi YAZIR, bu ayet-i kerimelerin tefsirinde "Böyle az bir şeyi çalan veyli hak ederse çok çalanların kaç katlı veyli hak edecekleri düşünülmelidir" demiştir. 2- Yalan Konuşmamak ve Alışverişte Yeminden Kaçınmak Yemin, dinimizde bir delildir, hukukî bir değeri vardır. Yemin delilini kullanan kimseye inanmak gerekir. Bu temel hukukî prensibin bir riski var İnsanlar yeminle aldatılabilir. Böyle durumların ortaya çıkmaması için dinimiz, hem Kur’ân–ı Kerîm ve hem de peygamberimizin diliyle yemin meselesine müstesna yer vermiştir. Bu cümleden olarak alışverişte yemine yer vermek hoş karşılanmamıştır. Bir Buhari ve Müslim hadisinde Efendimiz “Alışverişte fazla yeminden kaçının; zira o, mala talebi artırsa da sonra bereketini giderir.” buyurmuştur. Buharî, Büyû, 26 Bu yemin yalan olursa, bu takdirde Rasûlullah’ın üslubu pek şiddetlidir عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صعلم قَالَ ‏ مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينِ صَبْرٍ يَقْتَطِعُ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ هُوَ فِيهَا فَاجِرٌ لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ ‏‏ ‏. “Yalan yeminle malını cazip kılan kimse, Müslüman bir kimsenin malını gasbetmiş olduğu için, kendisine gazap edilmiş olarak Allah’a kavuşur Müslim, İman, 63/372 Söz konusu kişi; إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَلِيلاً أُوْلَـئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır. Al-i İmran, 3/77 ayetine de muhataptır. عَنْ أَبِي ذَرٍّ، عَنِ النَّبِيِّ صعلم قَالَ ‏‏ ثَلاَثَةٌ لاَ يَنْظُرُ اللَّهُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ‏"‏ ‏.‏ قُلْتُ مَنْ هُمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَقَدْ خَابُوا وَخَسِرُوا فَقَالَ ‏"‏ الْمَنَّانُ وَالْمُسْبِلُ إِزَارَهُ وَالْمُنْفِقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ ‏ ‏.‏ Ebu Zer den rivayetle Efendimiz şöyle buyurmuştur Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacak ve onlar için acıklı bir azap olacaktır. Ey Allah'ın Rasulü, bu kaybedip hüsrana uğrayanlar kimlerdir dedim. Bunun üzerine - "Söz taşıyan, elbisesini kibir maksadıyla sürüyen ve yalan yere ettiği yeminle malını satan kişidir" buyurdu. Tirmizî, Büyû, 5/1255 Sadece ticaret yapanlar değil, inanmış olan insanlar da yalan konuşamazlar, konuşmamalıdırlar. Yalan insanın güvenilirliğini ortadan kaldırır. Halbuki mümin, sözüne, işine ve davranışına güvenilen insandır. Ticaretle uğraşan kimse, insanların kendisine güvenmesine daha çok muhtaç olan kimsedir. Hakim b. Hizam rivayete göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم الْبَيِّعَانِ بِالْخِيَارِ مَا لَمْ يَتَفَرَّقَا ـ أَوْ قَالَ حَتَّى يَتَفَرَّقَا ـ فَإِنْ صَدَقَا وَبَيَّنَا بُورِكَ لَهُمَا فِي بَيْعِهِمَا، وَإِنْ كَتَمَا وَكَذَبَا مُحِقَتْ بَرَكَةُ بَيْعِهِمَا ‏.‏ "Alıcı ile satıcı meclisten ayrılıncaya kadar serbesttirler yani alış verişi bozabilirler. Eğer ikisi de doğru konuştu, mallarının kusurlarını ve değerini olduğu gibi açıkladılarsa alışverişleri kendilerine bereketli olur. Malın ayıbını ve fiyatını gizlediler ve yalan söyledilerse, belki kâr ederler fakat alışverişlerinin bereketini mahvederler." Buhâri, Büyu, 19/2118; Müslim, Büyu, 11; Ebu Davut, Büyu, 53; Tirmizi, Büyu, 26 Alışverişte bile bile yalan söylemek ve yalan yere yemin etmek, şüphesiz büyük günahlardandır. Abdullah b. Ebî Evfa diyor ki Birisi çarşıda malını satışı sırasında "Bu malın bedeline, müşterinin vermediği bir bedel verildiğini Allah'a yemin ederek söylemesi ve bir Müslüman müşteriyi satılan mal hakkında ikna etmeye çalışması üzerine إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَلِيلاً أُوْلَـئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ "Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak ve onları tezkiye etmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır." Âl-i İmran, 3/77 ayeti nazil oldu. Ayet-i kerime, satış sırasında mala sürüm sağlamak için yalan yere yemin edenlerin ahiret nimetlerinden yararlanamayacaklarını, Allah'ın rahmetinden mahrum kalacaklarını ve can yakıcı bir azaba uğrayacaklarını bildirmektedir. Değil böyle çarşı pazarda insanları kandırmak için yalan yere yemin etmek, iyilik ve dargınları barıştırmak için de olsa gerekmedikçe yemin etmenin doğru olmayacağı Kur'an-ı Kerim'de bildirilmekte ve şöyle buyurulmaktadır وَلاَ تَجْعَلُواْ اللَّهَ عُرْضَةً لِأَيْمَانِكُمْ أَن تَبَرُّواْ وَتَتَّقُواْ وَتُصْلِحُواْ بَيْنَ النَّاسِ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ "Sözünüzde durmanız, kötülükten sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için Allah'ı yeminlerinize hedef ve siper edip durmayın. Allah, her şeyi işitir ve bilir." Bakara, 2/224 Ebu Zer rivayete göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur عَنْ أَبِي ذَرٍّ، عَنِ النَّبِيِّ صعلم قَالَ ‏ ثَلاَثَةٌ لاَ يُكَلِّمُهُمُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ ‏"‏ قَالَ فَقَرَأَهَا رَسُولُ اللَّهِ صعلم ثَلاَثَ مِرَارٍ ‏.‏ قَالَ أَبُو ذَرٍّ خَابُوا وَخَسِرُوا مَنْ هُمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ ‏"‏ الْمُسْبِلُ وَالْمَنَّانُ وَالْمُنَفِّقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ ‏‏ ‏.‏ "Üç sınıf insan vardır ki, Allah Teala kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları tezkiye etmeyecektir. Hem onlar için acı bir azap vardır." Ravi diyor ki Peygamberimiz bu sözü üç defa tekrarladı. Ebu Zer - Mahrum olan ve zararda kalanlar kimlerdir, ey Allah'ın Rasûlü? diye sordu. Peygamberimiz - Elbisesini kibirlenerek yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve satılık eşyasına yalan yere yemin ederek sürüm sağlayan kimselerdir, buyurdu. Müslim, İman, 46/306 Evet, yalan ve yalan yemin mala sürüm sağlarsa da kazancın bereketini yok eder. Satıcı bir yönden müşteriyi aldatmayacağı gibi, ona malın kusur ve ayıbını söyleyerek aldanmasına imkan da vermeyecektir. Ebu Hureyre şöyle demiştir عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ،‏ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صعلم مَرَّ عَلَى صُبْرَةِ طَعَامٍ فَأَدْخَلَ يَدَهُ فِيهَا فَنَالَتْ أَصَابِعُهُ بَلَلاً فَقَالَ ‏‏ مَا هَذَا يَا صَاحِبَ الطَّعَامِ ‏"‏ ‏.‏ قَالَ أَصَابَتْهُ السَّمَاءُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ‏.‏ قَالَ ‏"‏ أَفَلاَ جَعَلْتَهُ فَوْقَ الطَّعَامِ كَىْ يَرَاهُ النَّاسُ مَنْ غَشَّ فَلَيْسَ مِنِّي ‏. Peygamberimiz bir defa ekin pazarına uğramış, hoşuna giden bir buğdayı eli ile yoklayınca eline ıslaklık isabet etmişti. Buğday sahibine - Ey ekin sahibi, bu ne? diye sordu. Ekin sahibi - Ey Allah'ın Resûlü, yağmur altında kaldı ve ıslandı, deyince Peygamberimiz "O ıslak kısmı insanların görmesi için ekinin üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan benden değildir" buyurdu. Müslim, İman, 43/295 İmam Gazali, "İhyau Ulumi’d-Din" adlı meşhur eserinde Yunus b. Ubeyd adındaki bir tüccarın örnek bir hareketinden söz eder. Bu zatın dükkanında 200 dirhemden 400 dirheme kadar muhtelif fiyatlarda kumaşlar varmış. Yunus b. Ubeyd bir defa kardeşinin oğlunu dükkanda bırakıp namaza gitmiş. Dönüşte birisinin elinde kumaş görmüş ve kendi dükkanındaki 200 dirhemlik kumaşlardan olduğunu anlamış. Adama -Kumaşı kaça aldın? diye sormuş. Adam - Dört yüz dirheme aldım, demiş. Yunus - Aldanmışın, kumaşın değeri 200 dirhemdir, geri dön paranın üstünü al, demiş. Adam - Bu kumaş bizim orda 500 dirhem de eder, aldanmış değilim, demiş. Yunus - Hayır, olmaz, götür kumaşı geri ver. Öğüt vermek, dünya kârından hayırlıdır, deyince adam kumaşı dükkana götürmüş ve iki yüz dirhemini geri almış. Yunus yeğenine dönmüş - Allah'tan korkmadın mı, iki yüz dirhemlik kumaşı dört yüz dirheme nasıl verdin? Müslümanlara öğüt vermeyi terkettin. Müşterinin bu konudaki bilgisizliğinden yararlanarak iki yüz dirhemlik kumaşı iki katına dört yüz dirheme sattın, böyle olur mu? diyerek onu azarlamış. Yeğeni - Vallahi o malı kendi rızası ile aldı, deyince, Yunus b. Ubeyd - Peki, o razı oldu, senin vicdanın buna nasıl rıza gösterdi, dedi. İhyau Ulûmi'd-Din, c. 3, Kitap, 3, Bab, 4 İşte örnek bir tüccar, "yokluğunda kendi dükkanından iki kat fiyatına satılan bir malın kârı kendi kasasına girdiği halde bunu kabul etmemiş, müşteriyi zorla dükkana getirerek, fazla olarak alınan parayı kendisine iade etmiştir. Çünkü Peygamberimiz mü'mini tarif ederken kendisi için sevdiğini, yahut kendisine reva gördüğünü din kardeşine de reva gören kimsedir, demiştir. Satıcı, malının müşteri tarafından bilinmeyen kusur ve ayıplarını ve malının gerçek değerini müşteriye söylemekle yükümlüdür. Aksi takdirde müşteriyi aldatmış ve zarara uğratmış olur. Satıcıya teslim olan ve güvenen müşteriyi aldatmanın günah olduğunu bildiren Peygamberimiz şöyle buyurmuştur "Kendisini satıcının vicdanına terkeden müşteriden onu aldatarak fazla para almak haramdır." Mecmau'z-Zevaid ve Menbau'I-Fevaid, IV/76 Hadisi Taberanî "Kebir"inde rivayet etmiştir. 3- Borcu Vaktinde Ödemek Borç Vaktinde Ödenmelidir. Bu, ahde vefanın da gereğidir. Hele parası olduğu halde, borcunu –zamanımızda çok görüldüğü gibi– bir kısım çıkar hesaplarıyla geciktirmek hiç mi hiç caiz değildir. Efendimiz, bunu “zulüm” olarak ifade etmektedir عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رع أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صعلم قَالَ ‏ مَطْلُ الْغَنِيِّ ظُلْمٌ، فَإِذَا أُتْبِعَ أَحَدُكُمْ عَلَى مَلِيٍّ فَلْيَتْبَعْ ‏‏.‏ “Zenginin ödemeyi savsaklaması zulümdür. Sizden biri ileri bir tarihte ödemeyi taahhüt etmişe ona uysun.” Buharî, Havâlât, 1/2331, İstikraz, 12 Yani, bu davranış bir hakka tecavüzdür. Şehidin bile Cennet’e girmesine mani teşkil eden Müslim, İmâret, 120; Nesaî, Büyû, 98 bir “kul hakkı ihlâli” sınıfına girmektedir ve haramdır. Aleyhissalâtü vesselâm, bu hususta şöyle de buyurmuştur عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رع عَنِ النَّبِيِّ صعلم قَالَ مَنْ أَخَذَ أَمْوَالَ النَّاسِ يُرِيدُ أَدَاءَهَا أَدَّى اللَّهُ عَنْهُ، وَمَنْ أَخَذَ يُرِيدُ إِتْلاَفَهَا أَتْلَفَهُ اللَّهُ ‏.‏ “Kim, ödemeyi murat ederek mal alırsa Allah, ona borcunu ödemede yardımcı olur. Kim de halkın malını itlâf etmek düşüncesiyle alırsa, Allah da onu dünya veya ahirette telef eder.” Buharî, İstikraz, 2/2426 4- Borçluya Kolaylık Göstermek وَإِن كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ إِلَى مَيْسَرَةٍ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ Eğer borçlu darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için, daha hayırlıdır. Bakara, 2/280 Borçlu borcunu zamanında ödeyerek alacaklıyı üzmemesi yanında alacaklı da borçluya borcunu ödemede kolaylık göstermesi Peygamberimiz tarafından tavsiye edilmiştir. Peygamberimiz şöyle buyuruyor عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ ر عنهما أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صعلم قَالَ ‏ رَحِمَ اللَّهُ رَجُلاً سَمْحًا إِذَا بَاعَ، وَإِذَا اشْتَرَى، وَإِذَا اقْتَضَى ‏‏.‏ "Satarken, alırken, alacağını isterken, borcunu öderken kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin." Buhâri, Büyu, 16/2115 Bir başka hadisi şerifte de şöyle buyurulmuştur قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم مَنْ أَحَبَّ أَنْ يُظِلَّهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ فِي ظِلِّهِ فَلْيُنْظِرْ الْمُعْسِرَ أَوْ لِيَضَعْ عَنْهُ‏.‏ "Allah'ın gölgeliğinde gölgelenmeyi seven kimse borçlusuna kolaylık sağlasın veya alacağından vazgeçsin." Ahmed, Müsned, 3/14972 عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ ر عنهما أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صعلم قَالَ ‏ رَحِمَ اللَّهُ رَجُلاً سَمْحًا إِذَا بَاعَ، وَإِذَا اشْتَرَى، وَإِذَا اقْتَضَى ‏.‏ Cabir b. Abdillah'dan; Rasulullah şöyle buyurdu Alışverişte ve hüküm vermede müsamahalı davranana merhamet etsin. Buhari, Büyu', 16/2115 Peygamberimiz buyuruyor قَالَ النَّبِيُّ صعلم ‏"‏ تَلَقَّتِ الْمَلاَئِكَةُ رُوحَ رَجُلٍ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ قَالُوا أَعَمِلْتَ مِنَ الْخَيْرِ شَيْئًا قَالَ كُنْتُ آمُرُ فِتْيَانِي أَنْ يُنْظِرُوا وَيَتَجَاوَزُوا عَنِ الْمُوسِرِ قَالَ قَالَ فَتَجَاوَزُوا عَنْهُ "Sizden önce geçen milletlerden cömert bir kişi öldüğünde, melekler onun ruhunu karşılayarak - Dünyada bir hayır işledin mi? diye sormuşlar. Hiçbir hayır işlememiş olan bu kişi - Ben alacaklarımı tahsil eden görevlilerime - Yoksula mühlet verin, zengine de kolaylık gösterin, diye emrederdim, cevabını vermişti. Bunun üzerine Allah Teala Vazgeçiniz, onu bağışladım, buyurmuştur. Müslim, Müsakat, 6/4076; Buhâri, Büyu, 17/2116 Allah Teala, yoksulun borcunu bağışlayan alacaklıya kendisinin borçlandığını kabul ediyor ve şöyle buyuruyor مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ "Kim Allah'a güzel bir ödünç verecek olursa Allah da onun karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli bir ödülü de vardır." Hadid, 57/11 Süleyman İbn Büreyde diyor ki Bir kere Peygamberimizin "Kim ki yokluk ve darlık içindeki bir borçlunun borcunu malî durumu iyileşinceye kadar tecil ederse, o kimseye tecil ettiği her bir gün için borç kadar sadaka sevabı vardır." buyurduğunu işittim. Sonra bir kere de "Kim ki yokluk ve darlık içindeki bir borçlunun borcunu, durumu rahatlayıncaya kadar erteleyecek olursa, o kimseye ertelediği her gün için iki misli sadaka sevabı verilir." buyurduğunu işittim. Peygamberimize sordum - Ey Allah'ın Resûlü, yoksul bir borçlunun borcuna verilen vâdenin her günü için bir kere borcunun bir katı, bir kere de borcun iki katı sevap verilir, buyurduğunuzu işittim, bunun anlamı nedir, dedim. Peygamberimiz "Her gün borcun bir misli sadaka sevabı verilmesi borcun vadesi gelmeden evvelki günlere aittir. Borcun vadesi gelip de alacaklının onu ertelediği günler için de borcun iki misli sevap verilir." buyurdu. Ahmed b. Hanbel, V/360 Bu konuda bir hadisi şerif daha nakletmek istiyorum. Ebû Hureyre diyor ki Bir bedevi Peygamberimizde alacağı olan bir devesini istemiş, ancak bedevilik âdeti üzere Peygamberimize, kaba ve yakışıksız sözler söylemişti. Orada bulunan ashab-ı kiram bedeviye haddini bildirmek isteyince, Peygamberimiz - Bedeviyi bırakınız! Her hak sahibinin edep ölçüleri içerisinde söz hakkı vardır. Buna bir deve alıp verin, buyurdu. Ashab-ı kiram - Ey Allah'ın Resûlü, aradık, bunun devesinden daha yaşlı ve kıymetli deveden başka deve bulamadık, dediler. Peygamberimiz - O kıymetli deveyi satın alıp buna verin. Sizin hayırlınız borcunu güzel vereninizdir, buyurdu. Buhâri, İstikraz, 4 Çok sevinen bedevi Peygamberimize dua etti. عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم مَنْ أَقَالَ عَثْرَةً أَقَالَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ‏.‏ Her kim bir müslümanın ikalesini akdini geri çevirmesini kabul ederse, Allah'ta onun hatasını/tökezlemesini bağışlar. Müsned, 2/7122 5- Paraya Karşı Hırslı Olmamak Dinimiz zenginliği övmüş, servet edinmeye teşvik etmiştir, ama paraya, mala karşı gösterilecek hırsı da kötülemiş, mü’minleri bu noktada uyarmıştır. Rasulullah عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم ‏‏ لُعِنَ عَبْدُ الدِّينَارِ لُعِنَ عَبْدُ الدِّرْهَمِ ‏‏.‏ “Dinar ve dirhemin kullarına lânet edilmiştir.” buyurarak Tirmizî, Zühd, 42/2549, servetlerine düşen zekâtı, sadakayı ödemeyenleri, para kazanma yolunda “Çalışmak da ibadettir.” gibi boş avunmalar ve aldatmacalarla namaz, oruç, zekât gibi vazifelerini ihmal edenleri, daha çok servet için haram–helâl tefrîk etmeyenleri uyarmıştır. Resulullah’a göre, bu suretle, hırsla elde edilecek servetle zengin olunmaz, gerçek zenginlik kalp zenginliği, gönül zenginliğidir عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم ‏ لَيْسَ الْغِنَى عَنْ كَثْرَةِ الْعَرَضِ وَلَكِنِ الْغِنَى غِنَى النَّفْسِ ‏‏.‏ “Zenginlik mal çokluğu ile değil, kalp zenginliği iledir.” Tirmizî, Zühd, 40/2547 6- Pazarlığı Yapılmakta Olan Mala Müşteri Olmamak Rasulullah şöyle buyurmuştur لاَ يَبِعِ الرَّجُلُ عَلَى بَيْعِ أَخِيهِ وَلاَ يَخْطُبْ عَلَى خِطْبَةِ أَخِيهِ إِلاَّ أَنْ يَأْذَنَ لَهُ ‏‏ ‏. “Kişi, kardeşinin almakta olduğu mala alıcı çıkmasın; istemekte olduğu kıza da talip olmasın. Önceki izin vermişse o başka.” Müslim, Nikah, 6/3521 7- Cuma Vaktinde Ticaret Yapmamak Ticarette haram denince sadece haram olan mallar, tarzlar değil, başka şeyler de kastedilir. Bunlardan biri, ticaret yapılan zamandır. Nitekim Kur’an–ı Kerîm, Cuma günü ezan okunurken alışverişin terk edilmesini emreder يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Cuma, 62/9. Ulema, Cuma günü ezandan Cuma namazının bitişine kadarki vakitte alış–veriş yapma veya Cuma namazı kılmaktan alıkoyacak bir şey ile meşgul olmanın haram olduğunda müttefiktir. Beş Vakit Farz Namazları Vaktinde Kılıp, O Anda Başka Şeyle Meşgul Olmamak 8- Ticaret, İnsanı Allah'ı Anmaktan Alıkoymamalıdır Gazali, bu başlığı şöyle ifade ediyor "Dünya pazarı âhiret pazarına engel olmamalıdır." Allah Teala şöyle buyuruyor رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ "Öyle adamlar vardır ki, ne ticaret ne de alış-veriş onları, Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar." Nur, 24/37 9- Çok kazanma hırsıyla, zamanımızı sadece ticarî meşguliyetlere tahsis etmemek Allah’a karşı vazifelerimizi, Kendimize karşı vazifelerimizi, Ailemiz fertlerine karşı vazifelerimizi, Komşu ve akrabalara karşı vazifelerimizi, Çocuklarımıza olan terbiye, ilgi, sohbet vazifelerimizi Ve diğer bir kısım vazifelerimizi, ihmal etmek doğru değildir. Hadislerde, üzerimizde bu çeşit vazîfelerin de bulunduğu hatırlatıldıktan sonra, ‏ إِنَّ لِزَوْرِكَ عَلَيْكَ حَقًّا، وَإِنَّ لِزَوْجِكَ عَلَيْكَ حَقًّا ‏‏.‏ ‏ “Her hak sahibine hakkının verilmesi gerektiği’ne dikkat çekilir." Buharî, Savm, 51; Tirmizî, Zühd, 64; Fethu’l–Barî, 5/114, Mubârekfûrî, 7/96 10- İhtikar Karaborsacılık Yapmamak Karaborsacılık, yiyecek maddeleri satın alıp, fiyatları yükselsin diye saklamak demektir. Karaborsacılık, ticarette dinin tasvip etmediği sakıncalı davranışlardandır ve haksız bir kazanç yoludur. Müslümana yakışmaz. Peygamberimiz buyuruyor "Karaborsacı ne kötü insandır! Ucuzluk olunca üzülür, pahalılık olunca sevinir." Mecmau'z-Zevaid, IV/101 Hadisi Taberanî rivayet etmiştir. قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صعلم ‏"‏ مَنِ احْتَكَرَ فَهُوَ خَاطِئٌ ‏"‏ ‏.‏ "Kim karaborsacılık yaparsa o, günahkârdır." Müslim, Müsakat, 26/4206; Tirmizî, Büyu, 40 Özetlememiz gerekirse, ticaret, meşrû bir kazanç yoludur. Bu kazanç yolunu seçen kimse, ölçü ve tartıyı adâletle yapmalı, hile ve haksızlıktan sakınmalı, malına sürüm sağlamak için yalan konuşmamalı, yalan yere hatta doğru da olsa gereksiz olarak yemin etmemeli, borçluya kolaylık göstermeli, karaborsacılık yapmamalı, ticareti onu dinî ibadetlerini yerine getirmekten ve Allah'ı anmaktan alıkoymamalıdır. Son Kelam عَنْ أَبِى سَعِيدٍ عَنِ النَّبِىِّ صعلم قَالَ التَّاجِرُ الصَّدُوقُ الأَمِينُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّ& Hadisler ışığında İslam'da el emeği ile kazanılan rızkın ehemmiyeti, bir insan en zor durumda dahi olsa dilenmekten çok rızkını çalışarak temin etmesi gerektiği gibi hususlar... Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Sizden herhangi birinizin sırtına bir bağ odun yüklenip satması, herhangi bir kişiden dilenmesinden hayırlıdır. O da ya verir, yahud vermez.” Buhârî, Zekât 50, 53; Müslim, Zekât 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Zekât 28 HADİSİN ŞERHİ Bu iki hadîs-i şerîf, birbirine çok yakın ifâdelerle dikkatimizi pek önemli bir noktaya çekmektedir El emeğiyle geçinmeyi tercih etmek. Geçimini temin için herkesin bir sanatı veya işi olmayabilir. Toplumda herkes için bir gelir kapısı aslında vardır. Ancak çalışıp kazanabilecek olan kimseler bile, işsizlik gibi bir sebeple geçimleri için başkalarının yardımına muhtaç duruma düşebilirler. Bir de yapabileceği işi tenbellikten dolayı yapmayıp kolay yoldan yani dilenerek rızkını temin etmeye kalkanlar her devirde olagelmiştir. İşte böylesi kimseleri Sevgili Peygamberimiz uyarmakta ve herkesin kendi rızkını bizzat çalışarak temin etmesi gerektiğini çok açık bir şekilde anlatmaktadır. Gidip ormandan odun toplamanın, onu sırtında getirip satmanın ve böylece günlük rızkını temin etmenin, verip vermeyeceği belli olmayan birtakım kimselere el avuç açmaktan çok daha hayırlı olduğunu bildirmektedir. Sırtında odun getirip satmak belki çoğu müslümanın ağrına gidecek bir olaydır. Ama dilencilik yapmaktan çok daha şereflidir. Hadislerin dikkat çektiği asıl konu budur. Burada, yeşilin ve ormanın korunması ihmal edilmiş olmuyor mu gibi bir sual akla gelebilir. Hz. Peygamber, ormanların kesilip yakılmasını tavsiye etmiyor, dilencilik gibi yüz karası bir yola baş vurmaktansa, elinden hiçbir iş gelmeyenlerin bile yapabilecekleri bir şeyler olduğuna, onurlu yaşamanın yolunu bulabileceklerine dikkat çekiyor ve bir de misal veriyor. Ormandan çalı-çırpı toplayıp satarak rızkını temin etmek bile dilencilikten hayırlıdır buyuruyor. Kendi elinin emeğiyle geçinmenin şerefini duyan bir insanın, daha başka kazanç yolları bulacağı açıktır. Geçimini temindeki izzet ve insanlara minnet etmekteki zillet ancak bu kadar güzel ifade ve tasvir edilebilir. HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ Elinin emeğiyle geçinmek müslümanın izzetine yakışan yegâne yoldur. Dilencilik, yüzkarasıdır. Sırtında odun taşıyarak geçimini temin etmek bile, dilencilikten bin kat iyidir. Müslüman geçimini temin edeceği hiçbir yolu küçük görmemelidir. 542- وعنه عنِ النَّبِيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال كان دَاوُدُ عليهِ السَّلامُ لا يَأْكُل إِلاَّ مِن عَملِ يَدِهِ » رواه البخاري . Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur “Davud aleyhisselâm ancak elinin emeğiyle kazandığını yerdi.” Buhârî, Büyû’ 15 HADİSİN ŞERHİ Dâvûd aleyhisselâm, mülkü çok , siyasi otoritesi yüksek, malî ve iktisâdî imkânları bol bir peygamberdi. Fakat o, bu imkânlara rağmen kendi el emeğiyle geçinmeyi tercih etmişti. Yüce kitabımızda bildirildiğine göre, kendisine demir madeninden yararlanma yolları öğretilmişti. O da zırh yaparak geçimini temin etme yolunu seçmişti. İşte Peygamber Efendimiz, kendisi gibi bir peygamber olan Dâvûd aleyhisselâm’ın bu meziyyetini, ümmetine örnek göstermek suretiyle, onları Dâvûd Peygamber gibi elinin emeğiyle geçinmeye özendirmek istemiş, son derece müsâit imkânlara sahip olan yetkililerin bile mümkün olduğunca kendi kazançlarıyla geçinmelerinin güzelliğine dikkat çekmiştir. Dâvûd aleyhisselâm’ın bu üstün meziyyetine bir sonraki hadiste tekrar işaret edilmiş bulunmaktadır. Ancak söz Dâvûd aleyhisselâm’dan açılmışken, bir başka hadislerinde de Peygamber Efendimiz’in, Dâvûd aleyhisselâm’ın gün aşırı tuttuğu orucu ümmetine örnek göstermiş olduğunu hatırlatmak istiyoruz bk. 152. hadis. HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ Bir peygamber olarak Dâvûd aleyhisselam kendi el emeğiyle geçinmeyi yeğlemiştir. Durumu, görevi, ünvanı ne olursa olsun, müslümana kendi kazancıyla geçinmek yakışır. ZEKERİYYÂ ALEYHİSSELÂM BİR MARANGOZDU 543- وعنه أَن رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال كَانَ زَكَرِيَّا عليه السَّلامُ نجَّاراً » رواه مسلم . Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “ Zekeriyyâ aleyhisselâm marangozdu.” Müslim, Fezâil 169. Ayrıca bk. İbni Mâce, Ticârât 5 HADİSİN ŞERHİ Konuların açıklanmasında herkesin dikkatini çekecek misaller vermek eğitim ve öğretimde etkili bir yoldur. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de, ümmetini dilencilikten sakındırıp elinin emeğiyle geçinmeye alıştırmak için böylesine etkili örnekler vermiştir. Bu da bir sünnettir. Önceki ve sonraki hadislerde Dâvûd aleyhisselâm, bu hadiste de Zekeriyyâ aleyhisselâm bu misalleri teşkil etmektedir. Zekeriyyâ aleyhisselâm marangoz, doğramacı veya dülger diyebileceğimiz bir zenaat sahibi idi. Onun bu durumu peygamberliğine, peygamberliği de marangozluğuna aslâ mâni değildi. Bir zenaatle geçimini temin etmek şerefli bir yoldur. Nitekim İslâm âlimlerinin birçoğu, kendi el emekleriyle geçimlerini temin yolunu seçmiştir. Ancak bütün zamanını öğrenci yetiştirmeye hasrettiği için çalışmaya fırsat bulamayanlar, yaptıkları eğitim-öğretim hizmeti karşılığında geçinecek kadar ücret alma yoluna gitmişlerdir. Çoğu zaman da toplum onların verdikleri bu kesintisiz hizmeti, ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle desteklemiştir. HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ Zekeriyyâ aleyhisselâm marangozlukla geçimini temin etmiştir. Sanat veya zenaat sahibi olmak ve o yolla geçimini temin etmek övgüye değer bir davranıştır. Elinin emeğiyle geçinmek peygamberler sünnetidir. 544- وعن المِقدَامِ بن مَعْدِ يكَربَ رضي اللَّه عنه ، عن النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال مَا أَكَلَ أَحَدٌ طَعَاماً خَيْراً مِن أَنَ يَأْكُلَ مِن عمَلِ يَدِهِ ، وَإِنَّ نَبيَّ اللَّه دَاوُدَ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كان يَأْكلُ مِن عَمَلِ يَدِهِ » رواه البخاري . HZ. DÂVÛD PEYGAMBER ELİNİN EMEĞİNİ YERDİ Mikdâm İbni Ma’dîkerib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd aleyhisselâm da kendi elinin emeğini yerdi.” Buhârî, Büyû’ 15, Enbiyâ 37 HADİSİN ŞERHİ Elinin emeğiyle geçinip kimseden bir şey istemeden iffetli yaşama konusunda söylenecek en güzel ve son söz, hiç şüphesiz bu hadîs-i şerîfte ifâdesini bulmaktadır. “Kimse, kendi kazancından daha hayırlı bir rızık asla yememiştir.” Yukarıdan beri nakledilen hadislerden anlaşıldığına göre, dilencilik asla emek mahsülü bir geçim yolu sayılmamaktadır. Bu sebeple de müslümanın izzet ve şerefine, insanlık haysiyetine uygun düşmemektedir. O meşrû bir kazanç yolu olarak düşünülmemektedir. Üç ana kazanç yolu bulunmaktadır Zirâat, ticâret, sanat. Bunlardan hangisinin en temiz kazanç yolu olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. İmâm Şâfiî, ticâreti tercih ederken, Mâverdî, tevekküle daha yakın olduğu gerekçesiyle ziraatı öne geçirmiştir. Müellif Nevevî ise, “zirâat ile sanat, ticâretten önde gelir. Çünkü ziraat ve sanat, kişinin el emeği, göz nuru ve alın teridir. Bu ikisinden de ziraat daha tercihe şâyândır. Zira faydası daha geneldir, insanlara, hayvanlara yöneliktir” demektedir. Hz. Âişe vâlidemiz sahâbe-i kirâm’ın, kendi işlerinin işçileri olduklarını dile getirmektedir. Hatta çalışıp terledikleri için Hz. Peygamber’in, “Keşke mescide yıkanıp gelseler” diye temenni ve tavsiyede bulunduğunu bildirmektedir bk. Buhârî, Büyû’ 15. Bu ve yukarıda zikredilen hadislerden açıkça anlaşıldığına göre, insanın görevi ve sosyal mevkii ne olursa olsun, kendi işini kendisinin görmesi, geçimini el emeği ve alın teriyle temin etmesi övgüye lâyık bir davranıştır. Özellikle büyük şehirlerin sıkıntılı hayatında, hele hele ekonomik şartların ağırlaştığı günümüz ortamında, el becerisi gelişmiş, ev, bağ-bahçe işlerini bizzat yapabilir, ufak-tefek tamirleri gerçekleştirebilir olmak, insanlar için her yönüyle önemli, faydalı ve kârlıdır. Tüketime değil, üretime yönelik büyük-küçük her çaba övgüye lâyıktır. Her işini kendisi yapan kimselere, “Kimseye beş kuruş vermez, her şeyi kendisi yapar, pinti, cimri..” gibi bir takım ithamlar yöneltmek asla doğru değildir. Herkes yapabildiği işi bizzat yapmalıdır. Tamir ücretlerinin nerede ise yeni eşyâ fiyatları düzeyine çıktığı günümüzde, evde ocakta onarılması gerekli işleri bizzat yapabilmek hem ekonomik hem de faydalı bir meşguliyettir. Unutmamak gerekir ki, Hz. Peygamber de elbisesini diker, ayakkabısını tamir eder ve hayvanını bizzat sağar, ev halkına ev işlerinde yardımcı olurdu. Sanayi, ticâret ve hatta zirâatın, kısaca, ekonomik hayatın ve işletmeciliğin uluslararası boyut kazandığı, kazanç yollarının hem mâhiyet hem de çeşit olarak arttığı bir ortamda elinin emeğiyle geçimini temin etme tavsiyesi yeterli midir diye akla bir soru takılabilir. Dinimiz, başkalarının imkânlarına göz dikerek onlardan isteyerek yaşamayı, 537. hadiste geçen çok zorunlu üç hal dışında, prensip olarak yasaklamıştır. Gerek bu suretle gerekse herkesin bizzat çalışıp rızkını temin etmesini teşvik etmek suretiyle sadece kişilerin insanlık onurunu korumayı amaçlamış değildir. Milletlerin, başka millet ve devletlere muhtaç olmadan, el-avuç açmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayacak, ekonomik ve sosyal gelişmelerini sürdürecek, şevket ve devletini koruyacak yerli sanayilerini gerçekleştirmelerini de öğütlemiş olmaktadır. Yani dinimiz, dilenciliği fert çapında yasaklayıp da millet ya da ümmet bazında hoş görmüş değildir. Müslüman fertler için getirilen yasaklar, ümmet için öncelikle ve daha büyük boyutlarda getirilmiş demektir. Günümüzde İslâm ülkelerinin, sahip olduğu ekonomik imkânları malesef kendi irâdeleri ve gayretleriyle değerlendirememekte olmaları, gelişmiş ülkelerin sömürgesi konumunda bulunmaları yürekler acısı bir durumdur. Tabiî bu durum, yukarıdan beri açıklamaya çalıştığımız hadislerin ne kadar önemli, isâbetli ve kapsamlı tavsiyeler içerdiğinin de göstergesidir. HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ 1- En temiz ve helâl rızık, kişinin bizzat çalışarak yani el emeğiyle kazandığıdır. 2- Geçim temini için bizzat çalışmak övgüye lâyıktır. 3- Millet ve ümmetlerin kendi ihtiyaçlarını kendi gayretleriyle temin etmeleri, hem varlıkları hem de bağımsızlıkları açısından son derece önemlidir. 4- Fertler için kötü olan dilencilik, milletler için öncelikle kötü ve yüz karasıdır. 5- El emeği, göz nuru, alın teri tavsiyesi, yerli sanayiin gerçekleştirilmesi tavsiyesidir. 6- Peygamber Efendimiz, ümmetine daima şerefli bir fert ve ümmet hayatı için gerekli olan ikaz ve önerilerde bulunmuş, yol göstermiştir. Kaynak Riyazüs Salihin - Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları İslam ve İhsan Haram kazancı türleri ve haram kazançtan korunmanın yolları nelerdir? Helal kazancın harama dönüşmemesi için nelere dikkat etmeliyiz? İş hayatında haramdan korunmanın yolu, işveren ve işçiye düşen görevler nelerdir?İnsanın yeryüzü imtihanının en önemli maddelerinden birisi de “helal kazanç” konusudur. Yeryüzünde varlığımızın devamı Allah’ın bizim için yarattığı nimetlerden istifade etmemize bağlıdır. Ancak Rabbimiz imtihan gereği bu dünyada var ettiği kimi varlıkların kullanımını, tüketilmesini veya edinilmesini haram kılmış, bir kısmını ise helal ve mübah kılmıştır. Rabbimiz “Size verdiğimiz rızıkların helal ve temiz olanlarından yiyin ve kendisine iman ettiğiniz Allah’tan sakının.” Mâide, 88 buyurarak haramlardan uzak durmamızı emretmiş, “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” Bakara Suresi, 2/188 buyurarak haram kazanç yollarına başvurmamamızı istemiştir. Kazancın helal ya da haram olması, kişinin Allah ile olan ilişkilerini de doğrudan etkiler. Allah Rasûlü daha sonra saçı-başı dağınık, üstü başı toz toprak içinde kalmış ve uzun yolculuk yapmış bir kimseden söz ederek şöyle demiştir “Bu kişi ellerini semaya uzatarak “Ya Rab, Ya Rab” der. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır. Haramla beslenmiştir. Bu kişinin duasına nasıl icabet edilsin?” Müslim, Zekât, 65 HARAM KAZANCIN TÜRLERİ “Haram”, Yüce Allah’ın yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda yasakladığı fiillerdir. Bir şeye “haram” diyebilmek için onun dinde kesin delillerle sâbit olmuş olması gerekir. Bu sebeple haramlığı sabit olan bir hususun haramlığını inkâr etmek dinden olduğu kesin olarak bilinen bir şeyi reddetmek anlamını taşıyacağından kişiyi iman dairesinin dışına çıkarır. Fıkıh ve usul kitaplarımızda haramın iki türü olduğu belirtilir. Bunların ilki zatı ve mâhiyeti itibarıyla kötü olduğu için haram kılınan şeylerdir. Söz gelimi adam öldürmek, içki içmek, domuz eti yemek gibi fiiller zatı itibarıyla kötü olduğu için haram kılınmıştır. Bunlara “haram li aynihî / haram li zâtihî zatı itibarıyla haram olan fiiller” adı verilir. Bir de aslı itibarıyla haram olmamakla birlikte başka bir sebebe bağlı olarak haram kılınan fiiller vardır. Bunlara da “haram li gayrihî başka sebeple haram olan fiiller” adı verilir. Mesela Cuma namazına gitmesi farz olan bir kimsenin Cuma namazı vaktinde alışverişle meşgul olması Kur’an’da yasaklanmıştır. Buradaki haramlık alışverişin kendi zatından değil, bu alışverişin içinde gerçekleştiği vakit açısındandır. Yine hac ya da umre için ihrama girmiş bir kimsenin kara hayvanı avlaması ve bunu yemesi haramdır. Buradaki haramlık da bizatihi av yapmanın kendisiyle ilgili olmayıp ihram durumuyla ilgilidir. Bu ayrımları da dikkate aldığımızda haram kazancın üç türünden söz etmek mümkündür 1. Bir Akde Dayanmaksızın Haram /Haksız Bir Fiille Elde Edilen Kazançlar Bu tür kazançlar, dinin doğrudan haram kıldığı hırsızlık / soygun, yol kesicilik / eşkıyalık, yankesicilik, gasp, vb. haram fiillerden elde edilen kazançlardır. Bu tür haram kazançlarda kazancı elde eden kimse diğer tarafın rızasını dikkate almamış, fiiliyle karşı tarafın malvarlığına tecavüzde bulunmuştur. İslam bu fiilleri haram saymakla kalmamış bu fiillerin bir kısmını hırsızlık ve yol kesicilik en ağır had cezaları ile cezalandırmış, diğer bir kısmında ise tazir yoluyla cezalandırmanın kapısını açık bırakmıştır. 2. Bir Akde Dayalı Olarak Elde Edilen Haram Kazançlar Bir akde dayalı olarak elde edilen haram kazançlar da akdin hükmü açısından iki kısma ayrılır Taraflar arasında yapılan akit ya İslam’ın yasakladığı bir fiil veya mal üzerinde gerçekleşmiştir ya da aslında helal olmakla birlikte taraflardan biri [veya her ikisi] akdin gereğine riayet etmeksizin kazanç elde etmiştir. Haram Bir Akde Dayalı Olarak Elde Edilen Kazançlar Faizli borç verme, Kumar oynama, İçki vb. haram şeylerin satımı, fal vb. şeylerden elde edilen kazançlar, fuhuş vb. yollarla elde edilen kazançlar böyledir. Bu işlemlerin tümünde iki taraf arasında karşılıklı rıza olmakla birlikte işlem gayr-i meşrû olduğu için bu işlemden elde edilen kazançlar da haramdır. İslam bu akitleri bâtıl kabul etmiş, bu akitlerle elde edilen kazançları haram olarak nitelemiş, bu şekilde kötülük yapanları âhirette büyük bir azapla tehdit etmiştir. Helal Bir Akitte Şartlara Riayet Etmemek Sebebiyle Elde Edilen Kazançlar Alım-satımda hile, sahte para ile alım-satım, işçiye hakkını vermemek, işin hakkını vermemek, emanet bir mala hıyanet etmek, velayeti altındaki yetimin mallarını yemek, mirasa haksız olarak konmak böyledir. İslam emanete riayet etmeyi, ahde vefayı, akitlere bağlı kalmayı, hile ve yalandan uzak durmayı emretmiş, bunlara riayet etmeksizin elde edilen kazançları haram olarak nitelemiş ve bu kazançları elde edenleri azap ile tehdit etmiştir. HELAL KAZANCIN HARAMA DÖNÜŞMEMESİ İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ? Kazançlarımıza haram bulaşmaması için mutlaka dikkat edilmesi gereken hususları şu şekilde belirtmek mümkündür 1. İyi Niyet Sahibi Olmak Bir kimsenin kazanç elde ederken, çalışırken amacı lüks ve israf yapmak, gösteriş, mal toplama yarışı olmamalıdır. Kişi, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin ihtiyaçlarını karşılamak, başkalarına muhtaç olmamak, elde ettiği fazlalık gelirle İslam’ın zekât, kurban, hac gibi emirlerini yerine getirmek gibi iyi niyetlerle çalışmalıdır. 2. Ticaret Fıkhını Öğrenmek Kazancımıza haram bulaşmaması için İslam’ın alış-veriş, işçi-işveren münasebetleri gibi konulardaki hükümlerini iyi bilmek gerekir. Zira kişi ne kadar iyi niyetli olursa olsun eğer dinin kırmızıçizgilerinden, haram kazanç yollarından haberi olmazsa her an harama düşebilir. Her Müslümanın kendisini haramdan koruyacak şekilde haram duyarlılığına sahip olması, bunun için bilgi elde etmesi farzdır. 3. Haklara Riâyet Kişi kazanç peşinde koşarken gasp, hırsızlık, hile, faiz, haksız rekabet, ölçü ve tartıda hile, başkalarının haklarına riayetsizlikten uzak durmalıdır. 4. Güvenlik Unsuruna Dikkat Etmek Kazanç elde etmek için çalışan kimsenin gerek kendisine gerekse başkalarına eziyet vermekten uzak durması gerekir. Bazen insanlar yüksek kazanç elde etmek saikiyle kendi beden gücünü veya kendisinin denetimi altındaki işçilerin beden güçlerini yıpratabilecek, kendilerinin veya başkalarının güvenliğini tehdit edecek riskler üstlenebilmektedirler. Oysa İslam’da kişinin kendisine ya da başkasına zarar vermesi yasaklanmış, kişinin hayatı veya sağlığı için risk oluşturabilecek unsurlardan uzak durması istenmiştir. Bu kapsamda işverenlerin de işçi sağlık ve güvenliğini tehdit eden unsurları yok ederek iş ortamını güvenli halde bulundurmaları talep edilmiştir. 5. İbadetleri Aksatmamak İnsanın dünya üzerinde var oluşunun temel nedeni Allah’a kulluk etmektir. İnsan, kazanç peşinde koşarken bu ana amaca aykırı düşecek şekilde ibadetleri ihmal etmemeli, işverenler de işçilerinin farz olan ibadetleri rahatça yerine getirebilecekleri iş ortamları oluşturmalıdır. 6. Rızkı Allah’tan Bilmek Kazancın helal olmasının en önemli Rızkını kendi kazancından bilmemeli, rızkını Allah’tan bilip kazancını da buna sebep olarak kabul etmelidir. İŞ HAYATINDA HARAM KAZANÇTAN KORUNMAK İslam’da işçi ve işveren arası ilişkiler “adalet ve hakkaniyet” ilkeleri doğrultusunda ele alınmış, her iki tarafın maslahatını gözetecek, toplumsal barışı zedelemeyecek çözüm ve hükümler ortaya konulmuştur. İşçi - işveren ilişkisinde her iki tarafa da düşen bir takım sorumluluklar söz konusudur. İşçinin Sorumlulukları İşverenin Hakları a İşi Yerine Getirme Borcu İşçinin işi, akitte anlaşıldığı şekliyle vaktinde, özenle yerine getirmesi gerekir. Bu durum bir emanet olarak görülmektedir. Bu konuda örf ve âdet dikkate alınır. İşi ifa borcuna aykırı davranan işçi, meydana gelen zararı tazminle yükümlü olur. b Akde ve İşverenin Talimatlarına Uygun Hareket Etme Yükümlülüğü İşçi, akitte üstlendiği şekilde çalışmaya ve ifaya mecburdur. Çalışma esnasında işverenin meşrû emirlerine uymak zorundadır. Buna karşılık işveren, işçiyi akitte kararlaştırılandan daha ağır, yorucu ve zaman alıcı işlere yöneltemez. İşverenin hileyi, yalanı ve bir suç işlemeyi gerektiren emirlerine işçi uyamaz. İşverenin Sorumlulukları İşçinin Hakları a Ücret Ödeme Borcu İş akdinde ücretin kural olarak menfaatin elde edilmesiyle, yani akit konusu işin yerine getirilmesiyle ödenmesi gerekir. Aksine bir anlaşma varsa anlaşma şartlarına uyulur. b Ücretin Adil ve Yeterli Olması Âdil ücretin belirlenmesinde işçinin harcadığı emek, geçen süre, işin mahiyeti, işçinin kabiliyet, bilgi ve tecrübesi gibi unsurlar ücretin takdirinde esas alınmalıdır. Bir işçinin gıda, giyim, mesken gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamayan ücret âdil ücret değildir. İşçi veya memurun tecrübe, ehliyet ve yeteneği arttıkça, ücretinin arttırılmasını isteme hakkı da olmalıdır. c İş Güvenliği Şartlarının Oluşturulması İşverenin işçileri güçlerinin üstünde iş görmeye zorlaması, yaş ve bünyelerini aşan ağır işlerde kullanması câiz değildir. İşçi ve işveren birbirlerini kardeş olarak kabul edip ilişkilerini kardeşçe tanzim etmelidir. Temel ihtiyaçlar, yiyecek ve giyim ihtiyaçları yönünden işveren ile işçi arasında makul bir dengenin olması gerekir. Ayrıca çalışma süresi ve şartları işçinin güç ve kabiliyetini aşmamalı, aşmakta ise yeterli yardım ve destek sağlanmalıdır. d İşçinin Temel Haklarının Korunması Bunların başında şahsiyet hakkı gelir. Bir kimsenin işçi olması onun işverenin gerisinde daha düşük sınıfta yer aldığı anlamına gelmez. Irk, renk, dil, servet gibi farklılıklar işçi ve personel istihdamında bir ayrım vasıtası olamaz. İşveren işçilerinin inanç ve ibadet hürriyetine saygı göstermeli, haklarını korumalıdır. İslam ve İhsan

helal kazancın önemi ile ilgili hadisler