hücum edilemez bir vücut içinde
Köle ve Efendi (BD) BDSM tanımlamasının içinde yer alan B (bondage) ve D (domination), ilişkinin esaret-teslimiyet ve hakimiyet-baskı taraflarını yani köle ve efendiyi tanımlar. Köle
mındanmuaheze edilemez. Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır”. Tıp bilimi sürekli gelişen ve değişen bir yapıya sahip olduğu için hekim bu gelişmeleri takip etmekle ve uygulamakla yükümlüdür. Her tıbbi müdahalenin kendiliğinden bir müessir fiil olduğu kabul
Sayısal üstünlüğü savunmaya verdiğinizde hücum aksiyonlarınız taktiksel bütünlüğe geçiş yapıp bireysel yeteneklerin kilidi açması boyutuna evrilir. Futbol takımı iki şeyi nasıl yapacağını bilmelidir. Savunma ve hücum. İki bölüm içinde uygun zaman dilimleri geçişler için yeterli boşluklar oluşur.
Askerdeihtiyaç duyacağınız askeri giyim ve aksesuarları n11.com'da! Hücum Yeleği Askeri malzeme çeşitleri en uygun fiyatları ile Outdoor & Kamp kategorisinde!
Bellibir şekilde gözükmeye çalışmak yerine sadece harakete geçmeye karar verdim. Kalk ve öğle yemeğinde dışarıda yürüyüşe çık, gün içinde ofiste belli egzersizleri yap, hiçbir zaman 3 gün üst üste spor salonuna gitmeyi ihmal etme, haftanın %80’inde sağlıklı beslen, kalan %20’sinde ne istiyorsan ye. Snap Fitness
Site De Rencontre Gratuit Pour Homme Celibataire. Daha sonra Arnavutluk Ulusal Kurtuluş Ordusu Birinci Partizan Hücum Tümen komutanı rütbesine terfi he was the commander of 1st Partisan Assault Division of the National Liberation Army. İnsanlar da tercüme ediyor Tümen şeref kürsüsünün önünden geçip… Amerikan hücum birliklerine katılmak için Paristen the 28th Division passed the reviewing stand they moved out of Paris to rejoin the American biliyorsunuz bu operasyonun yanında bir süvari tümeninin hücumunun basit bir piknik gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da there are some people look like a sensible ve Ustaşalarla birlikte doğruca… Titonun devletinin tam merkezine hücum into the middle of Tito's state. division and the Ustashas from the albay Kränzer tümeniniz ve Ustaşalarla birlikte doğruca Titonun devletinin tam merkezine hücum colonel Kränzer will strike with the division and the Ustashas from the north directly into the middle of Tito's albay Kränzer tümeniniz ve Ustaşalarla birlikte doğruca… Titonun devletinin tam merkezine hücum colonel Krinzer will strike with the division and the Ustashas from the north directly into the middle of Tito's biliyorsunuz bu operasyonun yanında bir süvari tümeninin hücumunun basit bir piknik gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da you knowsome people would say that such an operation could make the Charge of the Light Brigade look like a sensible military biliyorsunuz bu operasyonun yanında bir süvari tümeninin hücumunun basit bir piknik gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da there are some people whowould say that such an operation could make the Charge of the Light Brigade look like a sensible biliyorsunuz bu operasyonun yanında bir süvari tümeninin hücumunun basit bir piknik gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da make the Charge of the Light Brigade But there are some people look like a sensible exercise. who would say that such an biliyorsunuz bu operasyonun yanında piknik gibiBut there are some people look like a sensible would say that such an operation could make the Charge of the Light gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da çıkabilir. bir süvari tümeninin hücumunun basit bir Ama biliyorsunuz bu operasyonun make the Charge of the Light Brigade But there are some people look like a sensible exercise. who would say that such an biliyorsunuz bu operasyonun yanında piknik gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da çıkabilir. bir süvari tümeninin hücumunun basit make the Charge of the Light Brigade But there are some people look like a sensible exercise. who would say that such an gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da there are some people look like a sensible would say that such an operation could make the Charge of the Light gibi görüneceğini söyleyecekinsanlar da çıkabilir. bir süvari tümeninin hücumunun basit bir Ama biliyorsunuz bu operasyonun there are some people whowould say that such an operation could make the Charge of the Light Brigade look like a sensible biliyorsunuz bu operasyonunyanında piknik gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da çıkabilir. bir süvari tümeninin hücumunun basit there are some people whowould say that such an operation could make the Charge of the Light Brigade look like a sensible biliyorsunuz bu operasyonunyanında piknik gibi görüneceğini söyleyecek insanlar da çıkabilir. bir süvari tümeninin hücumunun basit like a sensible there are some people could make the Charge of the Light Brigade who would say that such an gibi görüneceğini söyleyecekinsanlar da çıkabilir. bir süvari tümeninin hücumunun basit bir Ama biliyorsunuz bu operasyonun like a sensible there are some people could make the Charge of the Light Brigade who would say that such an operation. ve 35. tümenler yanlardan destek my unit is read to break out with Divisions 25 and 108 as vanguard and Divisions 34 and 35 covering the flanks.
01 EYLÜL 2017 , CUMA 1927Sherlock Holmes ve Arsen Lüpen’e karşı Cingöz Recai!Peyami Safa, -1920’leri takiben- Cumhuriyetin ilanıyla kaldığı yerden devam ederek talep enflasyonu çerçevesinde büyük bir hızla artan polisiye hikâyeler furyasına katılan yazarlardan biridir. İyi kalpli hırsız portresini çizdiği Cingöz Recai’ polisiyesi, yayımlandığı ilk hikâyeyle birlikte fenomen olmuş ve okurların gönlünde hep ayrı bir yerde durmuştur.Cingöz Recai,toplumun büyük kesiminin hoşlanmadığı kişileri döneminin mürtekip paşaları,I. Dünya Savaşı’nın ünlü vagon tacirleri,para için adam öldürenler,o dönemlerde ticarete egemen olan azınlık zenginleri,kurbanlarının önemli bir bölümünü oluşturur.’’Erol ÜyepazarcıTanzimat’la birlikte topraklarımıza giren dört yabancı’dan biri olan roman’ın diğer üçü gazete, öğle yemeği, tiyatro hızlı ve atak bir temsilcisi sayabileceğimiz polisiye türünün ilk yerli üretimi popüler yazarımız Ahmet Mithat Efendi ile başlar 1883. İlk telif eser de Esrâr-ı Cinâyât Cinayetlerdeki Sırlar olarak kabul edilir. Dünya edebiyatındaki ilk polisiye roman’ unvanını taşıyan Morg Sokağı Cinayeti’nin Edgar Allan Poe tarafından 1841’de yazıldığını düşünürsek hiç fena bir zamanlama değil. 20. yüzyılın başlarında yayımlandıkları ülkeleri kasıp kavuran meşhur Batılı polisiye kahramanlarının özellikle II. Meşrutiyet sonrasında dilimize de yoğunlukla çevrilmeye başlanmasıyla zihinlerimiz bu türün matematiğini sever ve -hızla tüketmek üzere- alışır. Yoğun bir alaka mevcut olduğu için doğal olarak bu dönemde birçok polisiye yazılır ve yayımlanır. Ebüssüreyya Sami’nin başarılı telif eseri “Amanvermez Avni”si ile topa girmesiyle devam eden bu polisiye ilgi, araya giren Büyük Cihan Harbi/İstiklal Savaşı’yla doğal olarak azalır ve hem çeviri hem de telif, uyarlama üretim önemli ölçüde Safa, -1920’leri takiben- Cumhuriyetin ilanıyla kaldığı yerden devam ederek talep enflasyonu çerçevesinde büyük bir hızla artan polisiye hikâyeler furyasına katılan yazarlardan biridir. İyi kalpli hırsız portresini çizdiği Cingöz Recai’ polisiyesi, yayımlandığı ilk hikâyeyle birlikte fenomen olmuş ve okurların gönlünde hep ayrı bir yerde durmuştur. Takipçilerinin bu karaktere gösterdikleri ilgi muazzam bir seviyededir. Safa, Server Bedi’ mahlasıyla 1924 yılında yazmaya başladığı Cingöz Recai’ serisini 1960 yılında yazdığı Sağdan Üçüncü Söğüt’ isimli kapanış hikâyesiyle sonlandırdığında, geriye, ülkenin siyasi atmosferinden bağımsız olmayan neredeyse 40 yıla yayılmış uzun bir serüven ve kılıktan kılığa, maceradan maceraya, kalptan kalbe girmiş bir karakterin; yaklaşık 50 kitaptan oluşan 4 uzun seri ile 2’si bitmemiş 10 romanı kapsayan dev bir külliyatı kalmıştır. Cingöz Recai, şüphesiz bir Arsen Lüpen uyarlamasıdır. Orijinalliği tartışılır. Ama Peyami Safa’nın hem olay örgüsüne, hem de fondaki ayrıntıların bütününe uyguladığı millîleştirme’yle birlikte karakterin anlam evrenine kattığı yerel renklerle bezeli orijinal makyaj, ortaya başarılı bir yerli’ olmasa da burdan’ anlatılan bir polisiye çıkarmıştır. Hatta Erol Üyepazarcı’ya göre bazı öyküleri orijinal Arsen Lüpen öykülerinden bile kalpli hırsız portresini çizdiği Cingöz Recai’ polisiyesi, yayımlandığı ilk hikâyeyle birlikte fenomen olmuş ve okurların gönlünde hep ayrı bir yerde ŞİFRELERİHücum edilmez bir vücut içinde ölmez bir ruhu olan Cingöz Recai, zengin bir aileye mensup, iyi eğitim almış, lisan bilen, bir dönem Amerika’da yaşamış, yakışıklı, entelektüel, kurnaz, cesur, soğukkanlı, zarif, tahsilli, görgülü, sanatsever, cömert, hayırsever ve kibar bir serseridir. İşi, uzmanlık alanı ve en önemli eğlencesi soygundur. Ama eylemini soylulaştırır; “Ben alelade hırsızlıklardan hoşlanmam. Parasını alacağım adam bir hain olmalıdır. Namuslu insanların malına elimi sürmem. Ben öteki hırsızlarla kıyas mıyım? Evvela hainlerin malını alırım; fakir fukaraya dağıtırım; çok cömert bir adamım.”Kılık değiştirmek, gazeteye sahte ilanlar vermek, akla hayale gelmez şaşırtmacalar yapmak gibi kendine has yöntemleri vardır Cingöz’ün. Hedefi bellidir, zekâsını kullanarak avına yaklaşır. Sınıf bilincine sahip değildir ama kurbanını iyi seçer, ilkeleri keskindir; yalnızca kalantorları soyar. Toplumsal katmanın en altındakilerle işi olmaz. Bu katmanın hoşlanmadığı’ haksız yoldan servet sahibi olmuş zenginleri ders’ verir gibi soyar ve elde ettiği parayı yoksullara dağıtır. Kendi adaletini tesis eder. Klasik anlatıdaki anti-kahraman özelliklerini taşıdığını görürüz, bu sebeple mutlak kötü’ parantezine alınması çok zordur. Cingöz’ün hırsızlık eylemlerinin temelinde yatan duygunun eğlence’ olması, yine bu duygu’nun karakterin zihninde meşrulaştırdığı helal para-haram para ayrımıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Burda bir suçlu ahlakı çerçevesi de çizilebilir. Karakterin kafası bu konuda nettir, garibanlara dokunmaz ve cinayet işlemez mesela. Cingöz, kâğıt üzerinde kelimenin tam anlamıyla bir Türk Robin Hood’u gibi duruyor, ama ordusu ve sürdürülebilir bir felsefesi yok. Ayrıca genel ilke malum; kahramanımız suç işlediği için değil bir haksızlığa uğradığı için dağa dönüşüm-güç toplama-yüzleşme çıkmalıdır. Cingöz’ün çıktığı dağ, tekil bir yırtıcının eğlence arayışına tekabül ediyor. Ve içe kendine dönük bir LÜPEN İSTANBUL’DA!Napolyon kadar meşhur, Kazanova kadar sevimli, Bismark kadar diplomat ve Roçhild kadar zengin, merhametli şeytan, kibar hırsız Arsène Lupin Arsen Lüpen! Lüpen, ilk olarak 1905 yılında Maurice Leblanc’ın kaleminde hayat bulur. Aslında o da fena halde taklit bir karakterdir. Leblanc, karakterini oluştururken ünlü Marsilyalı anarşist, hırsızların üstadı nâm-ı ve gece işçileri çetesinin lideri unvanıyla maruf meşhur Marius Jacob’tan esinlenmiştir. Yani edebi esinlenme haritasına göre, Cingöz Recai’nin genetik kodlarında bi parça anarşistlik de vardır. Lüpen, her daim esprili ve kibardır, silah kullanmaz, Jiu Jitsu bilir, duygularını belli etmez, rol keser, poker suratlıdır. Hırsızlık yaptığı yerlere mutlaka kartvizitini bırakır. Peyami Safa’nın 1935 tarihli Arsen Lüpen İstanbul’da romanı işte dünyanın en büyük bu iki hırsızını karşı karşıya getirir. Cingöz-Lüpen kozlarını İstanbul’da paylaşacaktır. Esmer ile Sarışın’ın savaşı. Bu savaşın galibi elbette hırsız olmasına rağmen dedektif’ kumaşına da sahip Cingöz olacaktır. Arsen Lüpen, oldukça yetenekli kalburüstü bir hırsızdır ama Cingöz bir hırsız-dedektif olarak Lüpen’i alt ederek gönderir İstanbul’dan. Yani dünyanın en meşhur hırsızı soyulmuştur! Hem de bir meslektaşı tarafından. Cingöz Recai Recai Arsen Lüpen’i alt etmeden önce bu düelloya iyi hazırlanmış ve ilk antrenmanını dünyanın en iyi dedektifi sayılan Sherlock Holmes ile yapmıştır. 1928 yılında yayımlanan 15 kitaplık Sherlock Holmes’e Karşı Cingöz Recai serisi, Sherlock Holmes ve yardımcısı Watson’un beş ay kaldıkları İstanbul’da, başkomiser Mehmed Rıza ile birlikte Cingöz Recai’yi yakalama çalışmalarını konu edinir. Cingöz’ün belalısı başkomiser Mehmed Rıza, 221 Baker Sokağı’ndan gelen bu efsanevi yardıma rağmen Cingöz’ü enseleyemez. Sherlock Holmes da pes ederek şöyle konuşur; “Watson! Paris’te Arsen Lüpen’in bizi aylarca nasıl uğraştırdığını bilirsiniz. Fakat İstanbul’a geldiğim şu iki ay zarfında Cingöz Recai’nin bana döktürdüğü ter daha fazladır. Zira bu Cingöz Recai İngiliz usulleri kullanan bir Latin dehasıdır. Anglo Sakson ve Latin ırklarının bütün seciyeleri bu adamın şahsında ictimâ etmekle beraber Türklere mahsus fevkalade cesaret, tehlikeden yılmamak, mükemmel projeler tertip etmek kabiliyetini doğuran cevval bir muhayyile de inzimâm ediyor.”Safa Önal’ın yönettiği 1969 yapımı filmde Cingöz Recai, Ayhan Işık tarafından BASİT CİNGÖZ, TÜRKİYE!Cingöz Recai, bütün bu hünerlerinin yanında aynı zamanda sinemaya aktarılan ilk yerli polisiye roman kahramanı unvanına da sahiptir. Cingöz, Metin Erksan’ın yönettiği 1954 yapımı Cingöz Recai / Beyaz Cehennem’de Turan Seyfioğlu tarafından, Safa Önal’ın yönettiği 1969 yapımı Cingöz Recai’de ise Ayhan Işık tarafından canlandırılmıştır. Onur Ünlü yönetmeliğinde 48 yıl aradan sonra 13 Ekim’de 3. kez beyaz perdede görünecek olan Cingöz’e bu kez Kenan İmirzalioğlu hayat verecek. Cingöz Recai, fenomen olmuş bir dedektif-hırsız olarak, Peyami Safa’nın aslında para için yazdığı ama sonra karakterle sıkı bir bağ kurarak yıllar içinde daha çok sevdiği ve 40 yıl boyunca peşini bırakmadığı bir anti-kahraman olmuştur. Serüvenlerinde Cingöz’ün yakın arkadaşı gazeteci olan Safa, mahlasla yazmasına rağmen Cingöz’ü sahiplenir ve Cingöz Recai için bu da benim zıpır tarafım’ demekten çekinmez. Cingöz Recai, dünyanın en ünlü hırsızı Arsen Lüpen’i alt etmiş ve 221 Banker Sokağı sakini külyutmaz dedektif Sherlock Holmes’a; pelerin, kasket ve piposunu çalarak ders vermiş amansız bir polisiye karakteri ve çektiği numaraları dillere destan olmuş centilmen bir hırsızdır. Her daim, hücum edilmez bir vücut içinde ölmez bir ruhu vardır. Cingöz’ü sevmeye Peyami Safa’dan başlayınız.
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Alıntı palta6842 adlı kullanıcıdan alıntı Duyu organları hakkında ilginç bilgiler verir misiniz? Canlılar kendilerini ve çevrelerini etkileyen olayları duyularıyla fark ederler. İnsanın başlıca beş duyusu görme, işitme, dokunma, tat ve koku almadır. Bunların dışında basınç ve denge gibi duyuları ile örneğin ağrı ve açlık duymasını sağlayan iç duyuları da vardır. Duyu organlarımız hakkında ilginç bilgiler Parmak izine benzer şekilde, herkes tek ve benzersiz bir dil izine sahip. Tüm insanların dil ve diş izi birbirinden farklıdır. Burnumuz köpekler kadar hassas değildir, ancak 50 bin farklı kokuyu hatırlayabilir. Eğer el tırnaklarınızı ayak tırnaklarınızdan daha sık kesiyorsanız, bu doğaldır. El tırnaklarımız daha çok kullanıldığı için daha hızlı uzuyorlar. Elimizin tırnakları 0,5 - 0,6 mm hızla uzar. Yani kesilmezlerse yılda 2,5 - 3,0 santimetre uzunluğa ulaşabilirler. Ayak tırnaklarının uzama hızı bunun dörtte biri kadardır. En hızlı uzayan tırnak orta parmağın tırnağıdır. İnsanların kulaklarına bir deniz kabuğu dayadıklarında hışırtılı bir ses duydukları doğrudur, ama bunun denizin sesi olduğu tamamen romantiklerin bir uydurmasıdır. Bu ses kişinin o sırada kulağına hücum eden kanın çıkardığı normalde duyulamaz olan sesin ekolu halidir. İnsanın burnu da kulağı da yaşadığı sürece, fark edilemez bir hızda da olsa, sürekli olarak büyümeye devam eder. Hiç durmadan büyümeyi sürdüren kulak ve burun, bedenin ölümden sonra da gelişmesine izin verdiği organlardandır. İnsan gözleri, doğum anından ölüme kadar sürekli aynı boyutta kalır. İnsan burnu her gün yaklaşık olarak 50 metre küp havayı temizler, ılıtır ve nemini alarak vücuda verir. İnsan gözü aslında öylesine keskindir ki, gözünde sorun olmayan biri, aysız bir gecede yüksek bir tepede duruyor olsa, tam 75 kilometre ötede yakılan bir kibritin ateşini görebilirdi. Hapşırırken gözünüzü açık tutmak bilimsel olarak olanaksızdır. Yazılı bir kağıdı okuyan birinin gözü aslında hiçbir zaman sözcükleri sırayla takip etmez, bir sözcük kümesinden diğerine sıçrar durur. Gözün bu yeteneğini bilip de onu geliştiren insanlar da ’hızlı okuma’ dediğimiz yeteneğe sahip olmaktadırlar. Kaba bir hesapla, bir ülkede yaşayan yetişkinlerin hemen hemen üçte ikisi aynı anda gözlük takmaktadırlar. İnsan gözünün karanlıkta görmeye alışması tam bir saat almaktadır. Ama bu süre geçtikten sonra insan gözü ışığa gün ışığında olduğundan tam kez daha duyarlı hale gelebilmektedir. İnsan gözü aynı anda yaklaşık bir milyon değişik görüntüyü ve sekiz milyon kadar da değişik rengi algılayabilir. Normal bir insanın görüş açısı 180 derecedir. Görme duyusunun işlevi tüm duyu organlarının işlevleri arasında yüzde 90’lık bir orana sahiptir. Yani beş duyu organının işlevlerinin yüzde 90’ı gözler tarafından yerine getirilmektedir. Bir insan zevk aldığı zaman göz bebeği yüzde 45 oranında büyür. Mavi gözler ışığa en duyarlı, kahverengi gözler ise en az duyarlı olanlardır. İnsanın gülümsemek için 17 kasa, somurtmak içinse tam 43 kasa ihtiyacı vardır. Normal bir insan yaşamı boyunca tam 25 milyon kez parmak eklemlerini oynatmaktadır. Bunların dışında meraklısına... Aslında 33 duyumuz varHepimiz sıcaklığı, basıncı, dokunmayı hissetmez miyiz? Eklem pozisyonumuzun konumunu, vücut hareketimizi, dengeyi? Tabii ki bütün bunları da hissederiz veya duyumsarız, biliriz. Ancak bu arada vücutta farkında olmadığımız başka kontrol sistemleri de vardır. Beyin ve omuriliğin içinde bulunduğu serebrospinal sıvısının pH düzeyini hissetmesi gibi... İçimizdeki sistemlerin, kendi ve çevresindeki olayları algılamasını, biz hissetmesek de, bunlar vardır. Bilim ilerledikçe duyu tanımı ve sayısı değişiyor. Bilim, beynin gizemli dünyası içine, giderek daha derinliğine girdikçe, bugüne kadar ders kitaplarında öğretilen, yüzyıllar boyu herkesin üzerinde hemfikir olduğu bilgiler de eskiyor. Örneğin şu meşhur 5 duyu Görme, koklama, duyma, dokunma ve tat alma. Bilim dünyası 5’ten çok daha fazla duyumuz olduğu konusunda ısrarlı. Şimdilik 21 duyu üzerinde karar kılındı. Bu konuda hemen herkes hemfikir. Ancak çeşitli görüşlere göre bu sayı 33’e kadar uzanıyor. New Scientist Dergisi, duyular konusunu geniş bir dosya olarak ele aldı ve bilim dünyasında üzerinde tam veya yarım fikirbirliği içinde olunan yeni duyularımızın hem listesini yayımladı hem de fonksiyonları hakkında geniş bilgi verdi. Size bu dosyadan ilginç bölümleri özetleyeceğiz. Özellikle bu duyuların bir kısmı, ilginç ve şaşırtıcı kişilikleri bilim dünyasınca araştırılan insanlar üzerinde saptandı. Mesela bunlardan biri bir Türk ressam. Hiç görmediği varlıkların resimlerini yapabilen Türk ressam Eşref Armağan, bugün bilim dünyası için hem şaşırtıcı hem de beynin gözün görmediği varlıkların resimlerini nasıl yaptığı konusunda ilginç veriler sunuyor. Bir başka ilginç kişilik de diliyle gören bir Amerikalı. Gözleri görmediği halde, dilinin üzerine yerleştirilen aygıt sayesinde diliyle görebilen’ Erik Weihenmayerın durumu, duyusal algılama konusunda yeni açılımları da ortaya koyuyor. Karmaşık sinyallerSözgelimi işitme duyusunu ele alalım. Bu tek bir duyu mu yoksa yüzlerce -her bir koklea tüy hücresi için bir tane- duyu mudur? Bilim insanları şimdi, yüksek-frekans işitme yeteneği ile düşük frekans netliği arasındaki ilişki açısından, duymanın tek bir duyu olmadığını belirtiyorlar. Dolayısıyla bu ikisini ayrı ayrı ele alıyorlar. Duyu organlarımızın yapıları hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, duyu sayısı artmış gibi görünür. Duyular çok karmaşık görünüyor. Ancak bilim insanları duyular söz konusu olduğunda, kastettikleri duygular veya algılardır. İnsanlar yüksek varlıklar olarak ışığı ve gölgeyi görürken, nesneleri, alanları, insanları ve bunların pozisyonlarını algılar. Sesleri duyar, ancak konuşmaları ve müziği algılar. Bizler, karmaşık kimyasal sinyallerin karışımlarının tadını ve kokusunu duyarız fakat bu karışımı dondurma, portakal veya biftek olarak algılarız. Bilim adamları, algılamayı organize beynin ham duyusal verilere ilave ettiği katma değer’ olarak görüyor. Verilen bir örnek şöyle Kalabalık bir toplantı salonunu düşünün. Bir kişiyle karşılıklı konuşurken, geri plandaki tüm seslere kulaklarımızı kapatabiliriz. Onları duymayız. Diyelim ki arka plandaki biri adımızı çağırsın, biz hemen bunu duyarız ve kulaklarımızı özel konuşmaya kapatarak hemen sesin geldiği yöne dikeriz. Sonuç Her zaman çevresel sesleri duyarız ancak bunları her zaman dinlemeyiz. Yani algılamalarımız, basit duyuların her zaman ötesine geçer.’ Burada şu saptama yapılıyor Önemli olan algılardır, duyular yalnızca algıya eşlik ediyorlar. İhtiyaca göre duyuYapılan deneyler sonucu anlaşıldı ki, görmeyen gözün yerini, bir başka duyu alıyor ve bedenimiz veya beynimiz açığı kapatmaya çalışıyor. Birdenbire bilimin önünde yeni bir kapı açıldı ve şu soru felsefi boyutta da tartışılmaya başlandı Bildiğimizin veya sandığımızın tersine, görme, işitme, dokunma vb. duyular arasında aslında bir ayrım yok mu? Bu duyularla dünyayı algılayışımız arasında çok da önemli bir bağlantı yok mu? Beyin, ihtiyacı olan bilgiyi, örneğin göz yoksa, başka organlarla da toplayabiliyor. Bilgiyi toplayan duyu organı ve bu bilginin beyne aktarılış biçimi, sanki çok da önemli değil. Burada önemli olan ihtiyaç hissedilen bilgi! Kimilerine göre bu, beynin esnekliğinin kanıtı. Beyin, görme gibi birincil önemde bir duyu kaynağından yoksun kaldığında, mesela dokunma gibi, daha önemsiz bir duyu yoluyla gerekli bilgileri elde etmeye çalışır. Bilim dünyası şimdiden, görsel dünyayı sesle yansıtan bir video kamera geliştirdi. Daha parlak nesneler kameraya daha yüksek ses olarak yansırken, yanal konum stereo sesle temsil ediliyor. Günün birinde gözleri görmeyenler belki de stereo surround ses sistemi sayesinde, bütün oyunları oynayabilecekler. 5 değil, tam 33 duyumuz varKitaplarda okuduğumuz beş duyumuz eski bilgi oldu. Duyularımızın sayısı 33’e ulaştı! Aslında tutucu davranan bilim adamları, bu 33 duyudan 10’unu kabul ediyor. Radikal davranan bilim adamları 33’ünü de kabul ediyor. Ortada olan bilim adamları bir arabulucuk yapıyor ve 21 tanesine, Evet bunlar duyu’ diyor. Peki bu 33 duyu nasıl ortaya çıkıyor? Duyularımızı aldığımız uyarıların niteliklerine göre sınıflandırdığımızda, ortaya beş değil üç duyu sınıfı çıkıyor Bunlar tat, koku veya kan şekeri gibi içsel algıları uyaran kimyasal duyular; dokunma ve duyma ile ilgili mekanik duyular ve görme ile ilgili ışık. Bazı hayvanlarda, biz insanlardan fazla olarak, manyetik duyu da bulunuyor. Bütün bu duyu gruplarının işleyebilmesi için, farklı duyusal sistemlere ihtiyaç var. Mesela iç kulakta ince kıl hücreleri olması veya ışık fotonlarının retinaya çarpma gereği gibi. Fakat bu sistemleri kendi içinde alt gruplara da böldüğünüzde duyu’ya şöyle bir tanım getiriyorsunuz Özel sinyallere tepki veren ve beynin özel bir bölgesine bilgi gönderen özel hücre tiplerinden oluşan bir sistem. İşte size bu sistemin 33 alt dalı Görme Işık, renk, kırmızı, yeşil, mavi Duyma Koku 2000 veya daha fazla reseptör tipi Tat Tatlı, tuzlu, ekşi, acı, umami Dokunma Hafif dokunma, şiddetle bastırma Ağrı Deri ile ilgili, vücut ile ilgili, iç organlar ile ilgili Mekanik algı Denge, döngüsel hız, doğrusal hız, eklem konumu, kinestez, kas gerilimi-tendon organları, kas gerilimi-kas lifleri Sıcaklık Sıcak, soğuk İç algılar Tansiyon, damar içi kan basıncı, merkezi damar kan basıncı, kafa kan sıcaklığı, kan oksijeni içeriği, beyin-ilik sıvısı pH’sı, plazma osmotik basınç susuzluk, arter-damar kan şekeri farklılığı açlık, akciğerde genişleme, idrar kesesi gerilmesi, dolu mide Amerikalılar Armağan''ı anlamaya çalıştı Türk ressam Eşref Armağan’ın, hiç görmediği evlerin, dağların, göllerin, yüzlerin ve kelebeklerin resimlerini nasıl yaptığının sırrı, ABD’de psikologların ve nörologların yürüttüğü deneylerle çözüldü. Burada bilim insanları şu soruya yanıt aradılar Beynimizdeki imajları sadece gözlerimizi kullanarak mı yaratırız, yoksa diğer duyularımızı da kullanır mıyız? Bilim insanları, görmezlerin, dokunarak bir taslak resmi bir gören gibi algılayabildiğini kanıtladılar. Üç boyutu anlıyorlar ve de çizebiliyorlardı. Sonuç Gören bir insan bakarak, görmeyen ise dokunarak aynı şeyi öğreniyor. Diliyle ''görebilen'' adamAdı Erik Weihenmayer, görme duyusunu 13 yaşındayken yitirdi. Şimdi koca adam tabii. Wisconsin Tıp Fakültesi’ne bağlı Paul Bach-y-Rita’nın laboratuvarında müthiş bir deney yaşadı ve bu deneyin sonucunda diliyle görebilir’ duruma geldi. Alnına yerleştirilen kamera, elektronik bir aygıta sinyal gönderiyor, bu sinyal de karanlık ve ışık dizgesini elektrik akımlarına dönüştürüyordu. Akımlar, pul büyüklüğünde bir levha üzerindeki elektrodlarda görüntü biçiminde kodlanarak diline aktarılıyordu. Bu yolla beyninde görüntü oluşturuluyordu. Weihenmayer, yıllardır kapalı olduğu dünyanın dışına çıkmış ve uzay, derinlik ve biçimi duyumsayabilmişti. Derlemedir. Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Bahçeli'den Millet İttifakı'na FETÖ ve PKK tepkisi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada, "Maalesef zillet ittifakı PKK’nın kanlı ve kahredici istikametindedir. Bunun yanında FETÖ de ahtapot gibi bu ittifakı sarmış, uyuşturmuş, akıl ve siyasetine ambargo koymuştur" dedi. MHP lideri Bahçeli, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Şırnak Uludere'ye yaptığı ziyareti eleştirdi. Bahçeli yazılı açıklamasında şunları söyledi "Zillet ittifakı bünyesinde tecessüm ve temerküz eden, adeta iftira ve ihanet cephesine dönüşen irili ufaklı partilerin Türkiye aleyhine estirdikleri yalan rüzgarı kendilerini zora sokacak bir fırtına halini almıştır. Türk siyaset hayatının bu tip ve böylesi bir yozlaşma akımına kapılan partileri daha fazla taşıma imkanı, daha fazla hazmetme ihtimali eşyanın tabiatına aykırı olduğu gibi; akıl, ahlak ve milli irade ölçülerine de bütünüyle terstir. Türkiye’yle hesaplaşmak için sıraya girmiş iç ve dış mihrakların hem ümit kapısı olan hem de bunlarla derin bir ünsiyet bağı oluşturan zillet partilerinin demokrasi güvenliğimizi her mevziden tehdit ettiği kristalize bir gerçektir. CHP Genel Başkanı’nın aleni bir şekilde devlete saldırması, çürüdüğünü pervasızca iddia etmesi, bununla da yetinmeyip Erzurum ziyaretinden hemen sonra koşa koşa Şırnak Uludere’yi ziyaret edip kabuk bağlamış yaraları açmaya çalışması su katılmamış bir provokatörlüktür. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’nde “Roboski” diye bir yerleşim yeri olmamasına rağmen, bölücü terör örgütünün bu kirli üslubunu seslendiren Kılıçdaroğlu bir kez daha yaş tahtaya basmıştır. Şırnak’ın Uludere ilçesinin Ortasu Köyü’nde 28 Aralık 2011 tarihinde yaşanan müessif hadisenin üzerinden geçen 11 yıl sonra helalleşme maskesi altında bölücü tezlere destek vermek, terör örgütünün değirmenine su taşımak aymazlık ve tabansızlıktır. Kılıçdaroğlu özellikle şunu bilmelidir ki, Türkiye’de “Roboski” diye bir yer yoktur, olmamıştır, olmayacaktır. Roboski tanımlaması, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kast etmek, taş koymak, pusu kurmak, ateş açmak, bölücülüğe hizmet etmektir. Kılıçdaroğlu Kürt kökenli kardeşlerimi istismar çemberine alarak hissiyatlarını kanatmayı siyaset zannedecek kadar art niyetli, heveslerini kaşımayı helalleşme adıyla tevil edecek kadar da izansız ve kalpsizdir. Uludere’den Roboski, Türkiye’den de Kürdistan çıkarmayı düşleyen kim olursa olsun akıbeti felakettir, bu çerçevede yanlış hesap yüklü bir maliyetle Türk milletinin kutlu iradesine çarpıp bölücü ittifakın tepesine binecektir. Türkiye’nin her başarısı, her milli kazancı, yüreklerimizi sevince boğan her atılımı CHP başta olmak üzere, zillet ittifakının diğer ortaklarında derin ve tedavisi imkansız hayal kırıklıklarına neden olmaktadır. Çünkü söz konusu ittifak partileri kimliğini kaybetmenin yanında ülkemizin gerçeklerinden tamamıyla kopmuşlardır. Son tahlilde zillet ittifakı Türkiye’nin yabanı ve yabancısı bir çıkar ortaklığı hüviyetine bürünmüştür. Bu ittifakın kendine bile devası olmayan marjinal bir partisinin sözde Kürt sorununu gündeme getirip Cumhur İttifakı’na akıl danelik yaparak mesaj vermeye çalışması beyhude bir rezaletin, sipariş bir hıyanetin dile getirilmesinden başka bir şey değildir. Türkiye düşmanlarına acentelik yapan, milli birlik ve dayanışma ruhuna zehir saçan iflah olmaz münafıkların sözde Kürt sorununu ısıtıp ısıtıp ana gündem konusu yapma iştahları kiralık siyasetlerinin, sömürgeleşmiş zihniyetlerinin, mandacı şahsiyetlerinin ibretlik bir sonucudur. Bu teslimiyetçi ve tezvirat ehli ikiyüzlü devşirmelere milletimizin kulak vermesi, dikkate alması, ciddiyete müstahak görmesi muhal bir hayaldir. Maalesef zillet ittifakı PKK’nın kanlı ve kahredici istikametindedir. Bunun yanında FETÖ de ahtapot gibi bu ittifakı sarmış, uyuşturmuş, akıl ve siyasetine ambargo koymuştur. Artık hiçbir şey gizli saklı değildir. PKK’nın yıllardır siyasallaşma arayışlarına refakat eden HDP’nin hala ve henüz siyaset ve demokrasi hayatından çıkarılamaması büyük bir risk ve tehlike olarak karşımızda duruyorken, FETÖ’nün zillet ittifakında siyasal taban tutma çabaları da bir diğer vahim gelişme halinde belirginlik kazanmış durumdadır. Görülen ve görücüye çıkarılan yakıcı gerçek şudur ki, FETÖ’yü siyasallaştırmak için zillet ittifakı aynı zamanda kuluçka, aynı zamanda kundak işlevi görmektedir. Ve bütün amiller, bütün ameller buna işaret etmektedir. Terör örgütü olan Gülen hareketi zillet ittifakını taşıyıcı beden olarak kullanırken, buna karşılık hiçbir itiraz veya aykırı ses bugüne kadar duyulmuş değildir. Herkes dürüst bir şekilde siyaset muhasebesini yapmak zorundadır. CHP ve diğer vagon partileri eğer FETÖ’yü siyasallaştırma hususunda gizil ve gizli bir hedefin takipçisi ise bunu milletimizin karşısına çıkıp anlatacak yürekli tavrı gösterebilmeli ve kararı da Türk milletine bırakmalıdırlar. Bizim nazarımızda PKK ile FETÖ arasında hiçbir fark yoktur. PKK’nın yörüngesine sabitlenen zillet partilerinin FETÖ’nün siyasette açık seçik temsil noktasına gönüllü olmaları malumun ilanı, bilinenin ibrası şeklinde okunacak, böyle de yorumlanacaktır. Hiç kimse minderden kaçmamalı, kaçak güreşmemelidir. Siyasi namus gereğince herkes tercihini yapmalı, nerede durduklarını, kimlerle yanak yanağa verdiklerini, nasıl bir emel ve hedef birlikteliği içinde yer aldıklarını açıklamalıdır. Türkiye’nin aleyhine konuşlanan Biden muhalefeti PKK’yla FETÖ’nün oksijen çadırıdır, soğuk hava deposudur, siyasi sığınağıdır. 2023 yılına yaklaştığımız şu günlerde kartlar açık oynanmalı, aziz milletimiz şeytani hesaplarla rahmani haysiyeti tefrik ve teşhis eden basiretiyle karanlık senaryoları yırtıp atmalıdır. Madem Biden’ın muhalefeti vızır vızır faaliyet halindedir, o halde FETÖ’nün siyasallaşmasına sözde demokrasi, insan hakları ve özgürlükler adına ABD’nin ortam açması, destek çıkması, fırsat sunması tutarlılık olarak değerlendirilecektir. ABD’nin siyasal sistemine tıpkı Demokratlar ve Cumhuriyetçiler gibi Gülen hareketinin de partileşerek girmesinde yarar vardır. Teröristbaşı Gülen’i Türkiye’ye iadeye yanaşmayan ABD yönetimi, Washington ile Pensilvanya arasında casusluk ve istihbarat köprüsü değil, siyasi bağlantı kuracak tavrı gösterebilmelidir. Şayet arzu ediliyorsa, Gülen hareketine kurdurulacak muhtemel parti ABD siyaseti ve zillet ittifakıyla eşzamanlı diyalog kanallarını da netleştirecek, 15 Temmuz’un planlayıcıları ve uygulayıcıları gecikmeyle de olsa aynı çatının sütunları halinde buluşacaklardır. Türk milleti zemzem diyerek zehir servisi yapanları tanımaktadır. Türkiye düşmanlığının ulaştığı mesafe de ortadadır. 2023 yılı bu düşmanlığın sökülüp atılacağı muazzam bir milat olacaktır. Cumhur İttifakı bu kutlu hedefe ulaşmaya hazırlıklıdır, kararlıdır, yeminlidir. FETÖ’yü ve PKK’yı artan dozlarla siyasal alana çekmek için kapalı devre iş tutanları, bu uğurda faaliyet içinde olanları Türk milleti asla affetmeyecek, bunları gelmeden tarihin çöplüğüne fırlatıp atacaktır."
Hücum açısı α aerodinamikte akış çizgileri ile kanat profilinin veter çizgisi arasında kalan açıdır. Hareket doğrultusu ile serbest akış yönü arasındaki açı olarak da tanımlanabilir. Bu açının büyüklüğü taşıma kuvveti ile doğrudan orantılıdır. Hücum açısı büyüdükçe taşıma kuvveti artar ancak bu aynı zamanda sürüklemeyi yani hava tarafından kanada uygulanan direnci de artırır. Hücum açısı belli bir kritik değerin üstüne çıkarsa tutunma kaybı stall denilen olay meydana gelir. Tutunma kaybı, kanat profilinin yeterli taşıma kuvvetini oluşturamaması ve dolayısıyla uçağın düşüşe geçmesidir. Tutunma kaybı genellikle düşük hızlarda olur çünkü hız düştükçe belirli bir taşıma kuvveti sağlanması için hücum açısı artırılmalıdır. Hücum açıları aerodinamiğin ve fiziğin temel kuralları gereği sınırlı açılardır ve genellikle α< 15 ~ 20° arasındadırlar. Kritik hücum açısı, maksimum taşıma kuvvetini üreten hücum açısıdır. Kritik hücum açısının altında, hücum açısı azaldıkça, taşıma kuvveti azalır. Aynı şekilde, kritik hücum açısının üzerinde, hücum açısı arttıkça hava kanadın üst kısmından ayrılmaya başlar ve üst yüzeydeki hava akışı azalır. Bu kritik hücum açısının üzerinde, uçakta tutunma kaybı olduğu söylenebilir. Hücum açısı, birçok kanat için tipik olarak 15°- 20° civarındadır fakat bu değer ek aerodinamik yüzeyler sayesinde arttırılabilir. Savaş uçakları ise bu konuda en yüksek kapasiteye sahip uçaklardır; hücum açıları 20° ile 45° arasında değişebilmektedir. Bazı tasarımlarda ise bu değer 90° yi bile bulabilmektedir. Bazı uçaklarda, pilot kullanımından bağımsız olarak maksimum hücum açısına ulaşıldığında hücum açısının artırmasını otomatik olarak engelleyen yerleşik bir uçuş bilgisayarı bulunur. Buna hücum açısı sınırlayıcısı’ veya alfa sınırlayıcı’ denir. Bazı askeri uçaklar, çok büyük sürüklemeye rağmen yüksek hücum açılarında uçarlar. Bu, uçaklara çok yüksek bir manevra kabiliyeti sağlar. Kobra manevrası buna çok iyi bir örnektir. Bu manevrayı yapmak için hücum açısı 90° ye kadar çıkar. Bu manevra, hücum açısını artırıp bir miktar irtifa kazanmayı ve hızın aniden düşmesini sağlar. Bu sayede uçak arkasından gelen uçağın altından geçmesini sağlayıp uçağın arkasında pozisyonlanır. Uçak ne aerodinamik yön kontrolü ne de manevra bitene kadar düz uçuşu sürdüremez. Hücum açısının azaltılıp kritik hücum açısına yaklaştırılması için uçağın burnunun ileri itilip süratlendirilmesi gerekir. Bu sayede taşıma kuvveti tekrar dengelenir. Uçağın yüksek hücum açısı kapasitesi pilotun uçağı tutunma kaybına uğratmasını yani kritik hücum açısını geçmesini zorlaştırır. Bununla birlikte, askeri uçaklar indüklenmiş sürükleme, artan g kuvvetleri nedeniyle gerekmedikçe yüksek hücum açılarına çıkmazlar. Bu tür manevralar uçağı yavaşlatmakla kalmaz, aynı zamanda yüksek hızda uçakta önemli yapısal gerilmelere neden olur. Modern uçuş kontrol sistemleri, bir uçağın hücum açısını maksimum aerodinamik sınırının çok altında tutma eğilimindedir. Furkan KARABOĞA Bursa Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği lisans öğrencisi. Ülkesine savunma sanayi alanında hizmet etmek için gayret gösteren bir mühendis adayı. Havacılığa meraklı. Kompozit malzemeler ve imalat yöntemleri alanlarına ilgili.
hücum edilemez bir vücut içinde